26 Nisan 2007 Perşembe

ALTINCI PARMAK

ALTINCI PARMAK
İşkencesi gibi bir işkence olan sigarayla yavaş yavaş işkence çekerek sabırlı bir şekilde ölürler.
Sigara kullanımı toplumlar arasında gün geçtikçe artmakta ve alt yaş gruplarına inmektedir. Bunun önüne bir türlü geçilemiyor. Sebebi ise aileden ya da gençlerin gelişiminde aile çok büyük bir öneme sahiptir. Bundan dolayıdır ki gençlerin bazı alışkanlıkları kazanması ya da öğrenmesi bu yolla gerçekleşir.
Ne kadar yararı olduğu söylense de bunların hepsi sigara kullananların kendilerini savunmak için söylediği sözlerdir. Sigarayı bırakamadığını çoğu tiryaki söyleyemez. Onun için böyle sözler uydururlar. bilmem insan kızınca rahatlıyormuş, efkarlanınca kafayı dağıtıyormuş, bir rahatlama hissi uyandırıyormuş.kullanıcılar kullanıma bağımlısı olduğu için teselliyi onda bulur.
Bu nikotini bol olan ürünün hiçbir yararı olmadığı için yararlarından bahsedemeyeceğim. Bundan dolayı da zararlarından daha çok bahsedeceğim.
İnsanoğlu kendisine işkence yaparak ölmek istiyorsa bir an önce sigaraya başlamalı ve ölmelidir. İnsanların kollara, bacakları, parmakları kesilir, ciğerleri iflas eder,boğaz kanseri olur,o olur bu olur halen sigarayı bırakmaz.tıpkı yenilen pehlivanın güreşe doymadığı gibi…tıbben araştırılmış ve insanın kesinlikle kullanmaması gerektiği kanaatine varmışlar.tıbbi zararlar bir tarafa çünkü bu zararlar sadece kendisine zarar verir.
Birde sosyal yönden zararları vardır.hem kendimize hem de çevremizdeki insanlara zarar verdiğimiz için en büyük zararı sosyal çevreyedir.Amerika dan örnek vermeyi pek sevmem.onlar zalim bir devlettir.ancak Osmanlıyı örnek aldıkları için bazı yönlerden örnek verilebilecek tarafları oluyor.
ABD de sigara içenler hoş karşılanmazlar ve aşağılanırlar, ikinci sınıf muamelesi görürler. Bizim toplumumuzda ise sigara içenler binci sınıf sınıf insan içmeyenler ise ikinci sınıf insan gibidir.
Ne kadar yasaklamalar getirilse de pek değişen bir şey olmuyor. Bir de acayip acayip sigara içenler vardır tolumda sanki sigara içmek bayağı bir marifetmiş gibi.
Aile içindede sigara içmek aileye zarar verir. Sigara içen bir anneden dünyaya gelen çocuk o kadar sağlıklı olmaz sonradanda çocuk onun dumanından ve kokusundan ister istemez etkilenir. Çocuk büyüyünce de anne ve babası sigara içtiği için o da yüzde doksan dokuz ihtimalle sigara içecektir. Çevremdeki insanlardan gözlemlerimden böyle küçükken arkadaşlarımdan birisi ben asla sigara içmem diyordu sonradan sigara içen arkadaş çevresi olduğundandır oda 4 yıldır sigara tiryakisi…
Maddi olarak da sigara hem kendimize hem de ailemize zarar verir. Eğer baba çocuğunun nafakasından kesip de sigara içiyorsa bu çok vahim bir durumdur.
Günlük 2,5 ytl para verilirse sigaraya aylık 75 YTL para yapar. Önemli olan sigarayı bırakmak değil sigaraya hiç başlamamaktır. Eğer başlamazsak bırakmak içinde uğramayız, paramızda cebimizde kalır.

24 Nisan 2007 Salı

Fanatik Gençler


Fanatiklik bilindiği üzere, bazı konulara normalden daha fazla demektir. Toplum içinde fanatikliğin çok çeşitleri vardır birimiz bir futbol takımının fanatiği olurken başka birisi basket takımının ya da yaptığı işin fanatiği olabilir. Bence fanatiklik aslında sadece böyle zevk alınan bizim işimizden uzak olan spor dallarında olmaz. Kişi yaptığı işin, çalıştığı görevin fanatiği olabilir. Mademki fanatiklik aşırı bağlanma demek bu zannımız doğru çıkar. Bir öğrenci de öğrenimini devam ettirdiği bölümün ya da gördüğü derslerin belki de yapacağı ödevlerin hayranlığından fanatik statüsüne geçebilir. Bir öğrenci için en iyi fanatiklik budur.
Bir memur, bir işçi, bir işveren çalıştığı işi severek yapıyorsa O da yaptığı işin fanatiğidir. Bir çalışan kişiler içinde en iyi fanatiklik budur.
Sporu ya da başka unsurları hiç mi takip etmeyeceğiz. Tabii ki onlar da olacak ancak her şeyin bir haddi vardır. Eğer evdeki ana ya da baba birbirinin rızası ya da çocuklarının rızası olmadan bu bağımlılıklarını devam ettiriyorsa onun için ve ailenin istikbali için pek hayırlı olmaz. Zira ana ya da baba aile müessesinin devamını sağlayacak gardiyanlardır. Onlar bu çabayı göstermezlerse o ailenin hali ne olur. Evdeki çocuklar da bu tür durumlarda anne ve babasına saygı gösterip onun için düşünülen iyiliğe boyun eğmelidir. Zaten ana, babasının lafını dinlemeyenlerin sonu pek hayırlı olmamıştır. Ağaç yaşken eğilir misali çocuklar bu tür hassas durumları küçükken öğrenir ve büyüyünce öğrendikleri doğrultusunda hareket eder. Sonradan bazı şeyleri kazandırmaya çalışmak oldukça zor olacaktır.
Ülkemizde daha çok futbol fanatikliği görülmektedir. Bunun sebebi ise bizim az gelişmiş (ne kadar gelişmekte deseler de) olmamızdan kaynaklanıyor. Çünkü gelişmiş bir ülkede insanların yüzde doksanı daha çok sevdiği ya da ilgisini çeken ya da düşündüğü mesleği yapar. Bizde işinden memnun olan ya da işini severek yapan insanlar yok denecek kadar azdır. Bundan dolayıdır ki bizlerin de ilgisi ve fanatikliği işimizin üzerine değil de başka şeylerin üstüne kayıyor. Futbol hayranlığı ve fanatikliği ülkemizde üst seviyelerde dolaşmaktadır. İnsanlar tuttukları takımın eleştirilmesini hiç ama hiç kaldıramazlar sanki ailesinin nafakasını o takım sağlıyormuş gibi. Evet, takım tutulur ancak aşırı derecede bağlılık bazen ailelerimizi de arkadaşlarımızı da kötü yönde etkilemektedir. Böyle fanatiklik krizi gelince insanın farkında olmadan kırıcı olabilir. Önceleri zaten bu tür sporlar zevkine yapılıyordu, Şimdi ise tamamen para üzerine temelleri atılmış. Eskiden babam maça çok gidiyormuş. Evdekilerin lafını dinlemez olmuş dedik ya fanatiklik işte göz görmez her ne kadar önemli olsa da söylenilenler. Ama sonraları hatasını anlamış ve ailesini yani bizleri bırakıp gitmemiş önemli anlarda. Tabii ki ben çocuktum hatırlamıyorum. Fakat anlatılanlardan ders aldım. Takım tutarım ancak sadece tutarım, takip ederim. Bence fanatik olanlar da önceleri birilerinden babası olmazsa çevresinden etkilenmiştir.
Holiganlık ise fanatikliğin gelişmiş şekli teşbihte hata olmazsa babası gibidir. Holiganlık derecesine varan fanatiklik ise çok zararlı davranışların hayat bulmasına gebedir.Bu türlerden uzak durmak gerekir.
Gençlik olarak bizler ne yapmalıyız! Bazı şeyleri savunabiliriz ancak bu savunduğumuz konular bize ve ailemize ya da çevremizdeki dostlarımıza arkadaşlarımıza zarar vermeyecek cinsten olmalı. Tersi bir davranışta bulunursak ailemizde ve çevremizdekilerde tamiri olmayacak kalp kırılmalarına meydan verebiliriz. Bunun için bu konunun hassasiyetinin şuurunda olup ayağımızı ona göre uzatmalıyız iş işten geçmeden. Bazı sorularınızı duyar gibi oluyorum. Arkadaş.’Bu konu o kadar büyütülür mü?’ diyenleriniz olabilir. Söylediğim gibi tedbirleri başta almalıyız ki sonra kırılan kalpleri onarmak için ya da kapattığımız kapıları açmak için uğraşıp kısacık olan hayatımızda zaman kaybetmeyelim. Zira bu ülkenin geleceği bizlere emanet edilecek. Bizlerde böyle işlerle uğraşırsak halimiz nice olur.
Keşke lafını kullanmayı hiç sevmem. Ancak önceki yöneticilerimiz için keşke lafını kullanmak bana çok doğal geliyor. Ve diyorum ki keşke milli şuurları olsaydı ülkemiz daha iyi yönetseydiler.Şimdi ülkemiz daha iyi durumlarda olurdu ve herkes yaptığı işin fanatiği olsaydı.

Kürt Kardeşlerimiz ve Terör

Türkiye’de terör Kürt kardeşlerimiz olduğu için mi var tabii ki hayır. Çünkü pkknın başındaki liderler ermeni asıllı onun için. Bence o dışardan yönetilen liderler olmasa her şey güllük gülistanlık olacak. Abdullah Öcalanın ve mesut barzaninin ermeni asıllı olduğu belgelerle tespit edilmiştir. Yani Kürt vatandaşlarımızın tabandan gelen bir rahatsızlığı yok. Kürt kardeşlerimiz diyorum. Çünkü Çanakkale’ de dedelerimiz omuz omuza düşmana karşı savaşmışlardır. Her Türk ve Kürt gencinin bu tarihimizden ders çıkarması gerekir.
Kurtuluş savaşı sırasında düşman devletleri doğuyu işgal etmemişlerde diğer taraflarımı işgal etmişler. Şimdi ise hayali bir devletini kim destekliyor Avrupa ve ABD niye mi yine çıkarları için. Hadi diyelim bizden ayırdılar doğuyu. Akıl var mantık var orayı bizden koparmak için senelerce uğraşan devletler orayı onlara mı bırakacak. Adamlar ülkemizdeki madenleri ve toprakların verimliliğini bizlerden daha iyi biliyor. Şimdi ismini hatırlayamayacağım bir ovanın sadece toprak kalınlığı 3 metre imiş burası da 2030larda dünyada verimli toprak kalmayacağı için iştah kabartıyor. Petrollerimiz hakeza. Aslında birinci dünya devletleri bunların peşinde. Zaten ABD’nin parlamentoya giriş kapısında ‘Amerika’nın devamlı dostu yoktur, devamlı çıkarları vardır.’diye yazıyormuş.
Bizlere bir arkadaşımız konuşma sırasında böyle söylerse onla halen alakadar olur muyuz, yoksa başkalarıyla mı arkadaşlık kurarız. Ancak bizim seçtiğimiz yöneticiler ve milletvekilleri başa geçmiş açıklamalarıyla halkın içindeki kutuplaşmaları daha da tetikleyip gaza getiriyor ya da ekonomi politikalarıyla zengini daha zengin fakiri daha fakir yapıyorlar. Halkın içinde oy isterken her şey ne güzel ama meclise girince hepsi kendi boğazının çıkarına çalışıyor. Kendileri zarar görmesin çıkarılan kanunlardan diye ek kanun çıkarılıyor.
Hani kanun da kanun olsa, kanun çıkar bir ay sonra kanuna bir yama yapılır.
Sizce neden Kürtlerde vatan haini daha çok okuyanlardan çıkıyor. Bazı insanlar vardır bir şeyler yapınca kendisini bir şey sanır. Bence diğer kardeşlerimiz vatanın, milletin, vefanın, tarihin, dinin, Çanakkale’nin şuurunda tecrübeli insanlar. İnsan öğrenim görürken bilgi kesesinin ağzı devamlı açıktır. Söylenilen her şey o keseye girer. Onun içinde yönlendirilmeye müsaittir. Ancak o bölgemizdeki diğer insanlara bakın onların daha farklı düşündüğünü vatanı için seve seve can verebileceğini görürsünüz. Bana kalırsa pkknın da başını çekenler araştırılsa hepsinin kökü ya da yetişme şekli tesadüflük taşır.
İyi niyetli Kürt kardeşlerimiz de bu curcuna arasında kötü görünüyor.
Benim diyeceğim şu: Kürt kardeşim, dün sana hayır rüya görmeyen bugün de görmez. Bunların şuurunda olup malum devletlerin provokasyonuna gelmeyin. Son söz olarak , bir şimdiki halinizi düşünün bir de bağımsız olduktan sonraki halinizi düşünün neyle geçineceksiniz. O malum devletler zaten sizin tepenize çıkarlar. Su yanınızda akar siz susuz gezersiniz. Yanı başımızdaki Irak’tan hiç mi ders almıyoruz. Adamlar kendi liderini devirdiler, şimdi ise ABD bir bidon petrole bir bardak su veriyor onlara. Onunla da kalmayıp anaların,bacıların ırzına geçip nesli kirlettiler. Ana gibi yar Bağdat gibi diyar olmaz diyorlardı. Şimdi ne oldu o meşhur Bağdat harabeye döndü. Sözün de sadece ana gibi yar olmaz kısmı kaldı.

23 Nisan 2007 Pazartesi

Televizyon

Televizyon


Televizyonu icat eden kimse herhalde insanlığın bugünkü halini görseydi böyle bir aleti icat ettiği için kendisinden utanırdı. Televizyonu öyle bir hale getirdi ki insanoğlu artık TV ile yatıp TV ile kalkıyoruz. Aslında yararlı programlar da yapılmıyor değil ancak bu programlar oldukça az ve olanlarda halkın bazı şeylerin şuuruna varmaması için olsa gerek geç saatlere konuluyor. Programlar alabildiğine magazin ya da magazin bağlantılı olmuş. Haberleri açıyorsun mankenler, ünlüler ile ilgili haberler. Magazin programları zaten magazin ile ilgili. Belgesellerde kalmamış artık. Küçükken baya belgesel yayınlanıyordu. Şimdi ise belgeseller sabahın körüne ya da gece yarısına konuluyor haftada bir kere en fazla iki kere.
Televizyonu icat eden kişiye sormuşlar ‘’Bunun en çok neyini seviyorsun’’diye. O da’’kapatma düğmesini’’demiş. İnsanda nasıl bir tane dil o dilden çıkacak kötü sözü engellemek için iki dudak varsa, televizyonda da boş olan ve bizi uzaktan yakından alakadar etmeyen programları izlememek için kapatma düğmesi koymuşlar. Ben de en çok o kapatma düğmesini seviyorum.
Magazin programları ağırlıkta olduğundan bahsetmiştim. Bu programların bize hiçbir katkısı yok ve zamanımızı çalıyor. Dostun bile en kötüsü senin zamanını çalandır demişler. Öyleyse bu tür programlar bizi için zarar küpü oluyor. Bilmem kim bilmem kimle küsmüş ya da dövüşmüş! Bunun hayatımıza yön verebileceği ya da katkıda bulunabileceği hiçbir şey yok. Aksine izleyen ya da dinleyen kişi de bağımlılık yapıyor. Şimdi bazılarımızın aklına bunları eleştiriyorsun ama bunların böyle bağımlılık yaptığını ya da zararlarını nerden biliyorsun. Benim cevabım da çevremdeki insanların hallerini gözetlememle bu bilgilere ulaştım derim. Bir de şu filmler yok mu tamamen insan düşmanı,zaman düşmanı. Filmler de bazılarında izleme ve anlatma bağımlılığı yapıyor. Bazı arkadaşlarımız var çevremizde bizi yakaladığı yerde film anlatıyor. Film izlemeye karşı olduğum anlaşılmasın bu sözlerimle. Sinema salonlarına gidip dostlarla arkadaşlarla ya da tek olarak film izlemenin tadı başkadır. Ben benim hayatıma yön veremeyecek filmi mümkün olduğunca izlemem. Güldürü filmleri olur onlara da gidilir ancak her şeyin bir haddi var. Hayatta hemen hemen her şey yapılabilir ancak her şeyin bir haddi var ona göre yapılmalı. Televizyonun kendisi de bağımlılık yapar ve bir müddet sonra olur olmaz her şeyi izlemeye başlarsınız.
Televizyonun biz gençlerle de çoook alakası var. Bu filmler ve TV’nin kendisi ya da sinemalar daha çok bizlerin üzerinde bağımlılık yapıyor. Onun için hazırlanan filmler bizlerin ilgisini çekecek cinsten yapılıyor. Bir gencin Televizyonda izlediği programlara bakarsanız çoğunun magazin ağırlıklı olduğunu, bilgiden ve bilimden uzak programlar olduğunu görürsünüz. Ancak sadece bu suç biz gençlere ait değil. Kanal sahipleri kişisel gelişimden uzak kişinin nefsine hoş programları televizyonun en çok izlendiği saate koyarsa gençler ne yapsın. Tartışma ile ilgili ya da ülke meseleleri ile ilgili programların neden geç saatlere konulduğunu çözeniniz varsa bir zahmet bana anlatıversin.
Toplumların kültürünün unutulmasında yozlaştırılmasında da televizyonun etkisi azımsanamaz. Dedem, babam anlatır hep, televizyon olmadığı zamanlarda, herkes akşamları dostlarının, arkadaşlarının, hısımların evlerine misafirliğe gidilir sevinçler, mutluluklar, acılar, kederler paylaşılırmış. Her şeyden daha önemlisi sorunlara çareler bulunurmuş. Televizyon aramıza gireli herkes içine kapandı. Bunun sonucu olarak evlerdeki düzenlerde değişti. Dengesiz kişilerin ekrana çıkması sayesinde toplum içindeki ve aile içindeki saygıdan da tavizler verilmeye başlandı. Artık kimse kimseyle doğru dürüst görüşemez oldu. Kahvehaneye gidenler orada dernekler varsa oralarda ya da okulların kantininde görüşebiliyor artık insanlar az ve sınırlı sayıda insanlarla dahi olsa. Bana kalırsa bu alet en çok aramızdaki muhabbeti etkilemiş ve bizleri birbirimizden koparmış.
Bu aletin hiç mi yararı yok, tabii ki var istersek hepten yararlı olur. Ama önce istemek lazım. Televizyon ile artık ülkeyi bırakın dünyada ne olup bittiğini kolayca öğrenebiliyoruz. Ülkeyle ilgili, bilimle ilgili programlar az da olsa var onları izleyebiliriz. Bunu eğlence kutusu olarak görmemeliyiz. Ben ortaokuldan bu yana TV ile alakadarlığım yok denecek kadar az ve çok rahatım. Hayat böyle daha güzel. Unutmadan evlerinde imkânı olup da TV’nin olmayanları kınamamak lazım. Bu tür aileleri incelersek aile bağlarının ve aile muhabbetlerinin daha üst seviyede olduğunu görürüz. İnanmayan varsa araştırsın.

Bu Kutuya Esir Olmayanları,
Canı Gönülden Tebrik Ediyorum!

20 Nisan 2007 Cuma

TÜRK GENÇLİĞİ VE TÜRK KÜLTÜRÜ

Kültür, belirli bir milletin ve devletin geçmişten beri süregelen manevi değerleri ve toplumda yapa yapa alışkanlık olan davranışlar, örf ve adetlerdir. Toplumun her kesiminin bu değerlere önem vermesi ve bu değerleri sonu kadar savunması üzerine düşen bir borçtur. Bu değerleri sonuna kadar savunması dedik fakat yanlış anlaşılmadığını umuyorum. Örneğin, bizim kültürümüzde atın ayrı bir yeri var. Eskilerden ulaşım unsuruydu. Şimdi kalkıp bizim kültürümüzde ulaşım için at kullanırdı ben otomobile binmem dersek, bunun kültürü korumayla savunmayla hiçbir alakası olmaz.
Türk Kültürünün temelinde saygı, sevgi, adalet, yardımlaşma, düşeni kaldırma, hoşgörü yatar. Böyle güzellikler olsa olsa doğu toplumlarında olur onlarda da olmadığı için kimse de yok. Avrupa zaten baştan kaybetmiş durumda. Onların alnında ORTA ÇAĞ gibi bir leke var. Sonrasında ise her şeyi savaşlar ve elçiler aracılığıyla biz TÜRKLER’den almışlardır. Avrupalılar suya dokunmaktan çok korkarlardı. Onun içinde temizlik nedir bilmezlerdi. Üzerleri kokmasın diye de PARFÜMÜ icat etmişlerdir. Şimdi ise karşımıza geçmişler bize insan haklarından, insana hayvana değer verilmesinden bahsediyorlar. Biz bunları çoktan aşmıştık fakat toplumumuz bana göre geriye gitmeye başladı kültür açısından. Yine de biz Avrupalılardan kültür olarak ilerdeyiz. Hiçbir zaman da bizlerden ileri bir seviyede olamayacaklarına inanıyorum. Bunu Avrupa’da doğan çocukların %60’ının nikâhsız, gayri meşru bir şekilde dünya ya gelmesine dayanarak söylüyorum. Ne olduğu belirsiz bir nesil bizden hiçbir zaman daha ilerde olamaz.
Türk toplumu olarak bizler de yüzümüzü Avrupa’ya döneli kültürümüzden soğumaktayız. Büyüğe saygı küçüğe sevgi kalmamış. Bazılarımız büyüklerimizin yanında bacak bacak üstüne atıp sigaramızı tüttürebiliyoruz. Bazılarımız da ebeveynimizin yanında sigara içip uygunsuz hal ve harekette bulunabiliyor. Saygısızlık toplumumuzun bozulmasının en büyük etkenlerinden biridir.
Adalet vardı bizlerde herkesin hakkını hukukunu gözetirdik. Şimdi ise ne oldu bizlere. Herkes birbirinin sırtından geçinmeye çalışıyor. Paramız olsun da nasıl olursa olsun hangi yolla gelirse gelsin mantığı yerleşti bazı şuursuzların kafasına. O bazı şuursuzlar her zaman paraya ve maddiyata en kısa yoldan ulaşmayı hedeflerler. Önceleri adalet sistemimiz de iyiydi mahkemelere de herkes güvenirdi. Son 40–50 yıldan beri milletimiz bir mayışma, uyuşuklaşma dönemine girdi. Bunun sonucu olarak yasalarımız adaletimiz güncellenememiştir. Çocukken haberlerde duyuyordum hırsızlık yapan birisine 1 milyon 200 bin Lira ağır para cezası verilecek diye. Çocuk olduğum halde aklım almıyordu bunu. Bunun neresi ağır diye düşünüyordum. O galatlaşmış Türk Ceza Kanunu daha yeni değiştirildi.
Hoşgörü yine kalmış bizlerde ancak düşeni kaldırma yardımlaşma usulüne yakın bir zamandan çok miktarda örnek gösterebilecek var mı? Bazen iyi huylu yardım sever insanlara rastlarsınız. Size birçok önemli bir iyilik yapmıştır. Siz de ‘’demek ki insanlık ölmemiş’’ dersiniz ve hayretler içerisinde kalırsınız. Bunlar ta 20–25 yıl önce çekilen filmlerde bile var. Adamın birisi parasını düşürür. Bulanda sahibini bulur. Paranın sahibi çok şaşırır. Bu devir de böyle insan kaldı mı? Diye sorar.
Yardımlaşmanın da kültürümüzde önemli yeri vardır. Önceleri ülke içindeki ihtiyaçların çoğu vakıflar aracığıyla yürütülüyordu. Zorda kalan birisi olunca toplanıp o kişi ayağa kaldırılırdı. Halk hayırsever yardımsever olduğu için elinden gelenin en iyisini halkın hizmetine sunmaya çalışırdı. Böyle olunca da devletin hizmet getirmesi beklenmezdi. Bugünde bu özellikleri taşıyan bazı dernekler ve vakıflar az da olsa var. Kültürün eskiye oranla daha güçlü olarak devam etmesi için gelişmeyi kültürümüze uygun yapmalıyız. Avrupa’nın kültürünü benimseyip de gelişilmez. Ne yiyip içtiğimizin ne giydiğimizin hiç önemi yok önemli olan neler düşündüğümüz neleri başarabildiğimizdir. Senin ülkende bilim adı altında çalışma yoksa Avrupa kültürünü benimseyince hop diye kafanda bilgi mi oluşacak tabii ki hayır.Gelişmeyi değerlerine uygun yapabiliyorsan o millet içerisinde senden daha iyi insan yoktur.
GENÇLİK OLARAK SÖMÜRÜLMEYELİM
LÜTFEN! KÜLTÜRÜMÜZÜ YAŞAYALIM VE
ONA SAHİP ÇIKALIM.

GENÇLİK VE AİLE


Aile toplumun en küçük yapı taşıdır. Aile yapısı iyi olursa toplumun yapısı da iyi olur. Aile bozuk olursa toplumda bozuk olur. Bu cümleler sizlere çok basit ve sıradan gelebilir, ancak bu cümlelerin anlamı toplumlar için çok önemlidir. Bunun şuuruna varanlar ilk olarak temel yapı taşını düzeltmeye çalışmışlardır toplumu düzeltmek için. Aile içindeki bağlar aile bireylerinin başarısı için de ayrıca bir öneme sahiptir. Ebeveynler aile içindeki mutluluğu ve huzuru devam ettirirler. Çocuklar ise böyle mutlu ve birbirine bağlı ailesi oldukça daha çok başarılı olacaktır.
Çalışan ebeveynlerin aile içi mutluluklar ve sıkıntılar işlerine yansıyacaktır. Biz gençler için de yine aynı etkiye sahiptir. Gençlik olarak bizlerinde ailemize mutluluk babında katkımız olması gerekir. Her zaman eskiler söyler hey gidi eski günler böyle miydi? Bazılarımız eleştiriyoruz. Ancak bana kalırsa önümüze gelen her konuyu eleştirmemeliyiz. Evet, eskiye göre bazı şeyler çoook iyi (teknoloji, ulaşım, iletişim).Fakat bazı konularda vardır ki bu konularda babalarımız, dedelerimiz haklıdır. Eskiden aile yapıları daha kuvvetliymiş. Aile içinde saygı sevgi varmış. Şimdi ise ne saygı kalmış doğru dürüst ne de sevgi. Bunun istisnaları da vardır ama genel olarak toplumumuzun hali böyle. Evlatlar ana ve babasına ne kadar saygılı olursa ailesinin maddi ve manevi imkânlarından yararlanması o kadar çok olur. Huzursuz bir ailenin fertlerinin başarılı olduğunu duyanınız, göreniniz var mı? Ben hiç rastlamadım.
Eğer aile içerisinde belden aşağı konuşmalar ve şakalaşmalar varsa, bu evlatların sokaktaki hayatına ve istikbaline tesir edecektir. Şuanda toplumumuzda bir çok aile böyle çocuklar ile büyükler en samimi arkadaşa yapılabilecek şakaları birbirine yapabilmekte.
Zaman zaman aile çevresince kötülüklere, tehditlere, olumsuz davranışlara maruz kalabilir. Bu tür olumsuzlukların aşılması ancak aile içindeki saadetle olur. Aile içinde huzur yoksa olumsuzluklara dayanılamaz, aile dağılır gider. Aile içindeki muhabbeti ateşe benzetecek olursak, rüzgârı da dış tehditlere. Rüzgâr küçük ateşleri söndürür fakat büyük ateşleri daha da alevlendirir. Kanımca muhabbet fazla olursa olumsuzluklar karşısında aile bağları daha da güçlenecektir.
Bizler de anamıza babamıza öf bile demezsek, ailemiz güçlü olur, ebeveynimizin bizim üzerimizdeki muhabbeti artar. Devletimizin de bekası daha için hayırlı olur. Sen kalkıp ana ve babana karşı gelirsen, saygını göstermeyip aile dışı elemanlara itibar gösterirsen, ailen de bozuk olur, toplumun da devletin de, başındaki siyasetçiler de.

18 Nisan 2007 Çarşamba

TÜRKÜM, DOĞRUYUM, ÇALIŞKANIM (?)

TÜRKÜM, DOĞRUYUM, ÇALIŞKANIM! DİYORDUK İLKOKULDAYKEN (ŞİMDİNİN İLKÖĞRETİMİ).ACABA DİYORUM ARTIK ANDIMIZI OKUMUYORUZ DİYE Mİ YOKSA ÇOCUKLUKTAN ÇIKTIK DA KENDİMİZİ ADAM SANDIK ONUN İÇİN Mİ BUNLARI UNUTTUK.
TÜRK kelimesi çok çeşitli manalara geliyor.güçlü,kuvvetli,iradeli,çalışkan anlamlarından bir kaçı.DOĞRU kelimesi yanlışı olamayan,adaletli,çalıp çırpmayan,başkasının malında gözü olmayan,başkasının kötülüğünü düşünmeyen anlamlarına geliriyordu.ÇALIŞKAN,yerinde saymayan,devamlı yeni şeyler düşünen,bir günü diğerine eşit olmayan,avare gezmeyen maleyani işlerle uğraşmayan anlamlarına geliyordu.Biz TÜRKler'de bu kelimelerin manası kısaca bunlardı.Anlayamadığım kafamı meşgul eden bir soru var yıllardan beri.Acaba diyorum bu kelimelerin manası mı değişti yoksa değişen biz TÜRKler mi?

17 Nisan 2007 Salı

Gençlik ve Tarih

Gençlik hakkında yazılacak okadar düşünce var ki insanın böyle bir kaç satır yazıp da bırakası gelmiyor.Şahsi görüşüme göre şu an ki gençliğin Atatürk'ün gençliğe hitabesinde bahsettiği gençlikle hiç bir alakası yok.Gençliğe hitabede Türk milletinin gelecekte karşılaşabileceği tehlikelerden bahsediyor ve bu tehlikelre karşı öneriler sunuyor.Avrupa devletleri ve Amerika biz Türkler Anadolu'ya geleli beri bize düşmandırlar.Onun için bu devletler ya da devletcikler biz Anadolu'dan çıkmadıkça düşmanımız olmaya devam edecektirler.Bir de bu batılı ülkelerin Hristiyanlığı yayma çabası var biz Orta Asya'ya gitsek de yine bizlerin peşinde olacaklardır.Birer Türk genci olarak bu tür tehlikelerin fakında olmalıyız.Ülkemizin kaynakaları ile yetişip üniversiteden sonra ya da belli bir zamandan sonra birinci dünya ülkelerine hizmet edersek tabii ki ülkemiz geri kalacaktır.Türk genci Avrupa gencinden her zaman uyanık olursa kazanan biz oluruz.Bir nesile bir leke bulaşırsa 7 nesilde temizlenirmiş.Avrupalılar ne kadar değişik görünselerde onları babaları dedeleri Türk düşmanlığını kabul edecek seviyede yetiştirmiştir.Onlar o karanlık uyanalı devamlı gelişmekte.Bu karanlık çağlarına da sahip çıkmaktalar.Hatta bu devri savunurlar.Bizim arkadaşlarımız ya da gençiğimiz ise dünyanın süper gücü olmuş,dünyaya adalet dağıtmış,herşeyden önemlisi din dil ırk ayrımı gözetmeksizin her ulusun,toplumun yanında olmuştur.Onlara şevkat gösterip kendi ülkesine getirip barındırmıştır.Bir yerde soykırım oluyorsa hemen el atıp kurtarmıştır o milleti.Dışarıda hiç kimse hakkında kötü düşünmeye cüret edemediyor ve kullandığı sistemler halen gelişmiş ülkeler ve dünyanın süper gücü diye bilinen o zalim devlet tarafından örnek alınıyor.Bizse böyle bir geçmişi saymıyoruz bununla da kalmayıp hakarete varan sözler ediyoruz.Şu artık çok iyi bilinmeli geçmişi olmayanın geleceği olmaz.Bir insan geçmişini saymıyorsa geçmişi yok demektir.Tarihde Avrupa ülkeleri bizlere her zaman düşmanlığını göstermiştir.Atamız Osmanlı'nın en şaşalı dönemlerinde bile o Avrupa devletcikleri,kedinin arslana saldırması misali Osmanlıya saldırmışlardır.Bunlardan hiç mi ders almıyoruz.Tarih insanların kim olduğunu,soyunu bilmesi ve geçmişten ders alması için vardır.Halen tarih derslerini sevmeyen arkadaşlara şaşarım.Aslında kınamamak lazım bu arkadaşları.Sen okuldaki tarih derslerinde sadece savaşları konu alırsan Orta Asya'dan beri olan edebiyatı,kültürümüzde olan oyunları eğlenceleri,vakıfların öğrencilere verdiği değeri,devletlerin sosyal bir devlet olduğunu,gelenekleri,görenekleri,örf ve adetleri toplumun sahip olduğu değerleri konu almazsan öğrenci tabii ki nefret eder tarih dersinden.Tabii ki Avrupa hayranı olur.Gerekirse neslimizin devamı için gelecek nesilerin özgür ve bağımsız yaşaması için kelle koltuk da iş yapmalıyız.Zorluğu görünce hemen o işten yüz çeviren arkadaşalar oldukça bu ülke yarın savaşa girdiğinde kaçmak için dış ülke arar.Çevremdeki insanlara soruyorum bu soruyu olası bir savaş durumunda hangi gençlik ölümüne savaşacak.İnsanlar bana öyle deme diyor yine herkes savaşır kanının son damlasına kadar.Ben buna inanmıyorum.İnsanın kaybedecek bir değeri yoksa niye savaşsın ki.Atalarımızın kemikleri sızlıyor bizleri böyle kendinden geçmiş,uykucu gündüzleri gecelerine katıp uyuyan ya da geceleri gündüzüne katıp eğlenen gençleri gördükçe.
Artık ülkenin işi gücü eğlenceden ibaret bunları düşünen bir avuç insan.Ünlü bir gösteri adamı (showman) konferans verince salonlar hınca hınç dolar.Ancak ciddi bir konu da konferans varsa salon boş kalır.Bunları görünce de ne yalan söyliyeyim içime bir kor düşüyor.

15 Nisan 2007 Pazar

Gençlik ve Dil

Ülkemizin gelişebilmesi ve birinci dünya devletlerine karşı dik duracak konuma gelmesi için toplumumuzda ne yaptığının farkında olan ülkesini ve milletini seven sayan gençlerin olması gerekir.Sokağa çıktığımızda hep görürüz arkadaşlarımızın giydiği elbiseler üzerindeki ingilizce fransızca gibi yabancı dillerde yazılmış yazıları.Ancak toplumdaki bozulmalar dilden başlar.Tarihe baktığımızda devletlerin dili ve edebiyatı gelimiş ya da gelişmekte ise o ülkenin kendisinin de güçlü olduğunu görürürz.Şuanda ülkemizde tamamiyle bir yabancı dil hayranlığı var.Vatandaşalarımız yabancı dillerde yazılan giysileri tercih etmekte.Bu da birinci dünya devletlerinin ülkeleri içten çökertmek için kullandığı bir yöntemdir.Sormuşlar Konfiçyus'a :" Seni bir devletin başına getirseler ilk önce ne yapmak istersin? - Önce o milletin dilini düzeltirim." demiş.Biz gençler olarak böyle oyunlara gelmemeliyiz.Çünkü bu ülke yarın bize kalacak.Bizde sorumsuzluğumuz sebebiyle ülkemizi kaybedersek,yarın evlatlarımız torunlarımıza vercek cevap bulamayız.Ben sokağa çıkınca nedense hiç Türkçe yazılı elbise giyinen birilerini göremiyorum ya da çok az görüyoum.Son dönemlerde dil ile ilgili ne kıpırdanmalar olsa da sessiz kalmakta sonuca gidememektedir.Kanımca Türk Dil Kurumu'na da bazı güçlerce engeller konuluyor.Gençlik olarak dilimize sahip çıkarsak,yabancı dillerde kelimeler yerine özümüz ve kimliğimiz olan Türkçe ile iş yerimize isim koyarsak milli şuurumuzun biraz daha yerleşeceğine inanıyorum